İstanbul…
Tarihin kalbi…
Kültürlerin kesiştiği o eşsiz şehir…
Ve bu kez sahnesinde…
Elazığ vardı.
Ama nasıl bir Elazığ?
Sadece türküleriyle değil…
Tenceresiyle, kazanıyla, hüneriyle…
Gönül sofralarıyla…
Adı sade ama taşıdığı anlam büyük:
Gastro Elazığ 2025.
Bir organizasyon değildi bu sadece…
Bir yürüyüştü…
Bir hafıza direnişiydi…
Bir kültür seferberliğiydi.
Ve bu büyük yürüyüşün mimarı:
Harun Seyran.
Elazığ Gastronomi Kültür ve Turizm Derneği Başkanı.
Ama onun unvanı bu kadar değil...
Bir mutfak filozofu o.
Bir gönül adamı.
Bir medeniyet bekçisi.
Dedi ki:
“Yalnızca yemek değil, zarafet, geçmiş ve gelecek sunuyoruz.”
“10 kişiyle yola çıktık, bugün yüzbinlerle yürüyoruz.”
Evet…
Sözde değil, işte gösterdi bunu.
50 çeşit Harput Saray yemeği...
Birbirinden nadide tarifler...
Her biri sabırla hazırlanmış, ilmek ilmek dokunmuş.
Tadım…
Sergiler…
Kürsübaşı geleneği…
Ve dualar…
İstanbul’da bir saray kuruldu âdeta.
Sarayın adı Harput’tu.
İçinde Elazığ vardı.
Ve o saray, Türkiye’ye misafirlik etti.
Bu işin bir sırrı var.
O da vefa.
Harun Seyran konuşmasında,
yoluna ışık olan önce devlet büyüklerine teşekkür etti.
Ak Parti Kurucular Kurulu Başkanı M.Necati Çetinkaya...
İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Aktaş...
İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Sağlam...
Ak Paarti Elazığ Milletvekili M.Rıdvan Nazırlı...
Elazığ Valisi Numan Hatipoğlu...
Yoğun programlar nedeniyle bazıları orada olamasa da,
“Sadece fiziksel olarak yoktular.” dedi Seyran...
“Kalpleri bizimleydi.” diye ekledi.
Ve her isme ayrı ayrı teşekkür etti.
Sadece destek oldukları için değil…
Bir medeniyeti sahiplendikleri için.
Gastro Elazığ 2025 projesi,
aynı zamanda bir toplumsal kapsayıcılık örneğiydi.
Down sendromlu çocuklarla pasta süsleme yarışması…
Yetim çocuklara, yaşlılara özel yemek sunumları…
Sadece tanıtım değil…
Şefkatli bir kültür inşasıydı.
O gün sahnede
yalnızca yemek değil,
bir şehir konuştu.
Dedi ki Kazım Gökhan Elgin:
“Bu kültür yazıya geçmezse kaybolur. Elazığ Gastronomi Derneği bu noktada çok kıymetli bir görev üstleniyor.”
Doğru…
Çünkü o tarifler hep göz kararıydı.
Annenin eliyle ölçtüğü,
nenenin duayla yoğurduğu kıvamlar…
Şimdi yazıya dökülüyor.
Kayıt altına alınıyor.
Bir milletin mutfağı artık güvence altına alınıyor.
Ahmet Karaman konuştu…
AGAFED Başkanı.
Dedi ki:
“Bu Elazığ Gastronomi Derneği, federasyonumuzun en üretken derneği.
Elazığ yemekleri artık havalimanlarında, aşçılık festivallerinde…”
Yani Elazığ mutfağı artık yalnızca evde değil…
Dünyanın kapısında!
Katılımcılar da boş durmadı.
Her biri Elazığ’a dair hislerini dile getirdi.
Kaymakam Dr. Metin Kubilay:
“Bu tanıtım, Türk mutfağı için çok büyük bir fırsat.”
Emekli Tümgeneral Doç. Dr. Cihat Yaycı:
“Saray mutfağını diriltmek büyük bir başarı. Elazığ tam bir Mavi Vatan şehri, gastronomide de Türkiye’nin kalesidir.”
“Elazığ, Türkiye’nin kalesidir!”
Ne güzel söylediniz komutanım…
Kültür kalesidir Elazığ…
DHA Genel Müdürü Cemal Coşkun özlemini anlattı.
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Serhat Kabaklı,
İstanbul Valiliği Özel Kalem Müdürü Aslan Tektaş,
hepsi oradaydı…
Ve hepsi bir yürek olmuştu Elazığ için.
Bu mutfağın yükünü çekenler vardı sahnede…
Ahmet Yaşar
Suat Öztürk
Vedat Akgün…
Mehmet Altunbay…
Bilal Akpolat…
İzzet Özen…
Salim Koçoğlu…
Mehmet Gültekin…
Canan Canpolat ve Melike Çakır…
Ve elbette,
Ben Araştırmacı Gazeteci ve Gastronomi yazarı Mehtap Özer Seyran.
Elazığ kültürünü yazıya döken o titiz kalemim…
Bir yandan tariflerin peşinde koşuyorum,
bir yandan lezzetin diliyle kültür anlatıyorum.
Son sözüm şu:
“Gastro Elazığ 2025” bir program değildi.
Bir dirilişti.
Bir gönül hamlesiydi.
Bir milletin mutfağını ayağa kaldırma meselesiydi.
Bu mutfak artık yalnızca Elazığ’ın değil...
Türkiye’nin ortak değeridir.
Ve bu başarı,
bir ekip işidir,
bir gönül işidir,
bir vefa işidir.
İstanbul o gün sadece kalabalık değildi…
Kutsaldı.
Çünkü Harput’un tenceresi kaynadı.
Ve o buhar, bir milletin ruhunu göğe taşıdı.
Gastro Elazığ 2025, tarih yazmadı…
Tarihi yeniden pişirdi.