Bunu yazarken elim değil, kalbim titriyor.
Çünkü bir yanda coğrafyanın köklü mutfağı…
Diğer yanda o mutfağın sadece midesine değil, yüreğine dokunduğu hayatlar…
Ve ortasında bir şehir: Elazığ.
Evet, “Gastro Elazığ 2025” tamamlandı.
Ama bu bir kapanış değil, bir kapak yazısıydı Türkiye'ye.
Kapanış değil, açılıştı:
İnsafın, vicdanın ve medeniyetin kalbine açılan bir sofra...
İçişleri Bakanlığı Sivil Toplum Genel Müdürlüğü destek verdi.
Elazığ Milletvekilimiz Mahmut Rıdvan Nazırlı, bizzat himaye etti.
Elazığ'ın çok kıymetli büyükleri Elazığ Osb Başkanı Suat Öztürk, Dumandağ Vakfı ve Başkan Mehmet Ali Dumandağ elini taşın altına koydu.
Ve sonuç?
Elazığ, Türkiye'nin görmeye cesaret edemediği bir fotoğrafı çerçeve yaptı.
Bana kalsa, bu ülkede artık her kültür zirvesinin, her gastronomi festivalinin, her akıllı kent iddiasının karşısına "Gastro Elazığ 2025"i koymak gerek.
Bir şey iddia ediyorsan, önce kiminle sofraya oturduğunu sorarlar adama.
Down Sendromlu Çocuklar, Kimsesiz yaşlılar, yetim çocuklar, özel bireylerle, STK'sı ve iş dünyası…
İşte Elazığ, tam da bu insanlarla bir sofra kurdu.
Elazığ Valisi Numan Hatipoğlu önderliğinde yürüyen Elazığ Gastronomi Kültür ve Turizm Derneği, yemeği tarif olarak değil, tarih ve tevazu olarak sundu.
Ve burada net konuşuyorum:
Bu organizasyon Türkiye'nin gastronomi tarihinde devrimdir.
İnsan odaklı olmayan hiçbir “mutfak tanıtımı” bu programın yanından bile geçemez.
Bu, Türkiye'de bugüne kadar yapılmamış ilk ve tek örnektir.
Bu büyük tablonun arkasında sessiz kahramanlar var.
Mega A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Yaşar...
O, her ne kadar anlatılmak istemese de,
bu emeğin, bu fedakarlığın en büyük mimarlarından biridir.
İşin mutfağından, gönül sofralarına
sessizce, büyük bir yürekle destek oldu.
Ve bir başka isim:
Mehmet Altunbay, Kadayıfçı Murat Usta...
O da merhametini anlatmak istemez.
Ama biz söyleyeceğiz:
Onun katkısı, Elazığ'ın bu büyük gastronomi ve sosyal dayanışma hikâyesinde
sessiz ama etkili bir kahramanlıktır.
Birçok şehir hâlâ "gurme festivali" adı altında sosyete salatası sunarken, Elazığ o sofraya unuttuğumuz insanlığı koydu.
Şimdi buradan sesleniyorum:
“Gastronomi turizmi” diyenler, kaç engellinin elini tuttunuz?
“Kültürümüzü yaşatıyoruz” diyenler, kaç yetimle aynı masada kaşık salladınız?
Eğer cevaplar yoksa, sizi tariflerle değil, tavsiyeyle uğurluyorum:
Bir gün Elazığ'a gelin, gönül sofrasını kurmayı öğrenin!
“Yemek kültürü” lafını dillendirenlerin çoğu, kültürü menü kartında sanıyor.
Halbuki kültür, o sofrada susan yaşlının gözyaşında gizlidir.
Ben orada bir yetimin çatal tutuşuna, bir engellinin oturma cesaretine tanıklık ettim.
Ve o an şunu düşündüm:
Bir milletin uygarlığı, şehirde açılan müze kadar, o şehirde aç olan yüreklere uzanan kaşıkla ölçülür.
Bakın, bu bir “etkinlik” değildi, bir “sunum” hiç değildi.
Bu, bir meydan okumaydı!
Medeniyeti sadece taşta ve tuğlada arayanlara...
Kültürü sadece konserlere, afişe ve yarışmalara hapsedenlere...
Özel bireyleri protokol koltuğunda değil, hayatın ortasında göremeyenlere...
Elazığ dedi ki:
“Sofrayı kurmayan, medeniyetten söz edemez.”
Gastro Elazığ 2025, gastronomi üzerinden bir “insanlık dersi” verdi.
Yetimlere, engellilere, yaşlılara “başrolde” yer verdi.
Onları “seyirlik” değil, “saygıdeğer ile baştacı” yaptı.
Bunu yaparken de bağırmadı, şov yapmadı, riyakârlıkla değil, samimiyetle yürüdü.
Emeği geçen her yüreğe bin selam.
Başta Elazığ Gastronomi Kültür ve Turizm Derneği olarak gönül veren herkes…
Sadece tabak değil, tarih ve tevazu servis etti.
Bugün bu köşeden meydan okuyorum:
“Kalkınma sadece betonla olmaz” diyorsan, önce bir engelli kardeşine çorba ikram et.
“Kültürümüz yaşasın” diyorsan, önce yetimi unutma.
“Şehrim gastronomi merkezi olacak” diyorsan, önce yaşlı bir insanı sofrana davet et.
Çünkü unutma:
Sofranda kim varsa, sen O'sun. Sofranda kim yoksa, sen O'nsuzsun.
Ve son söz:
Bir tabak yemekle doymaz insan. Ama bir yürek, bir yüreğe dokunursa; işte orada hakiki doygunluk başlar.
Elazığ bunu yaptı.
Diğer şehirler ne zaman yapacak, merakla bekliyoruz!
Bu organizasyonların bütününde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz…